Hatırlarsınız bundan birkaç yıl evvel anlı
şanlı bir direnişle Kustrica “edepsizini” Altın Portakal Film Festivali’nden
ricat etmeye zorlamıştık. Tatsız gelişmeler yaşanmış ve gereksiz polemiklerle
kamuoyuna yeni bir meşgale verilmişti. O dönem çıkan haberler tekrar gözden
geçirilirse Kustrica’nın, Sırpların Bosna’daki iç savaş boyunca işlediği insanlık
suçlarını “soykırım” olarak tanımamakla suçlandığını, yönetmenin de buna çok da
itiraz etmediğini ve meselenin ziyadesiyle burada kilitlendiği görülecektir.
Kosova’nın bağımsızlığının hemen arkasından gelen bunun gibi olaylarda Türkiye
medyasının “Sırpların geleneksel Müslüman / Türk düşmanlığı” temalı
haberlerinin ötesinde meselenin pek de detaylandırılmadığını, örneğin neden
Kustrica gibi bir yönetmenin “hepimiz Slavız” meşrebince hareket etmeye
başladığının pek irdelenmediğini biliyoruz. Neredeyse dörtte biri Balkan
göçmeni olan bir ülke için ne kadar tipik bir durum değil mi? Peki bütün
bunların Bir Yeniçerinin Hatıraları
adıyla yayımlanan “Türk Kroniği” ile ilgisi ne diye soracak olursanız, cevabım,
kroniğin yazarı Sırp Konstantin Mihaioliviç’in, Boşnak Emile Kustiraca’yı ve
Sırbistan’ı anlayabilmemiz için tarihsel bir bakış açısı sağladığıdır.
Peki kimdir bu Konstantin Mihailoviç?
Arkasında bıraktığı kronik de fazla bir fikir vermemekle birlikte yazarımızın
1463 yılında Osmanlı kulluğundan çıkarak Bosna’da Macarlara “esir düştüğünü”
biliyoruz. Ancak bunun bir esir düşme mi yoksa bir kaçma durumu mu olduğu
belirsiz. Belli olan Macaristan’dan sonra Bohemya’ya oradan da 1468 yılında
Polonya’ya gittiği. Charles Zaremba, Türkçe tercüme için de esas alınan
Fransızca tercümeye yazdığı “Filolojik Giriş”te, Mihailoviç’in Polonya’ya
gittikten sonra ne yaptığının ya da ne tam olarak nerede ve ne zaman öldüğünün
kesin olarak bilinmese de kroniğin 1499 ile 1501 tarihleri arasında yazdırılmış
olabileceğini belirtiyor. Kronikte ise Mihailoviç, “Altın ve Gümüş Dağı
manasına gelen Nobırda” isimli şehirden devşirildiğini söyler. Günümüz Kosova’sında
yer alan bu şehirden 1455 yılında İstanbul’a getirilen Mihailoviç, II.
Mehmet’in birçok seferine yeniçeri olarak katılır ve kronikte bu seferlere dair
sınırlı da olsa izlenimlerini aktarır. Aslında bu bilgiler de çok net değildir
zira kitaba önsöz yazan Michel Balivet, Mihailoviç’in Konstantinopolis’in
fethinde hazır bulunduğunu belirtirken, kitabın kronik bölümündeki dipnotlarda
devşirilme tarihi yukarıda verildiği gibi hesaplanır. Kitabın arka kapak
tanıtımında Mihailoviç’in Niş yakınlarındaki bir köyden devşirildiği
yazılırken, yine kronik bölümünde Kosova’daki başka bir şehrin bilgisi verilir.
Bütün bu çelişkiler ortada Sırpça orijinal elyazmasının olmadığı bir metin için
varyant farklılığı olarak anlamlandırılabilir. Charles Zaremba’nın verdiği
bilgilere göre ilk kez 1565 yılında Çekçe basılan kroniğin ikinci basılışı ise
1824 yılında Lehçe olur. Metnin hâlihazırda
sekiz adet Lehçe ve üç adet Çekçe olmak üzere on bir adet elyazması ve kril
alfabesi ile yazılmış on ikinci de bir kopyası mevcuttur. Lehçe metinden
Fransızcaya ise 1956’da çevrilir.
Mihailoviç’in
“Türk” nedir? “Nasıl yönetirler, nasıl savaşırlar ve nasıl durdurulabiliriz?”
gibi bir dizi sorunun etrafında şekillendirdiği anlatısı “48 kısım” ve bir
“sonuç”tan oluşuyor. Bu 48 bölümün önemli bir kısmı İslam’ın nasıl bir din
olduğu, Osmanlıların tarihi ve Sırp kırallığının Osmanlı ilerleyişi karşısında aldığı
vaziyet üzerine kurulu. İkincil bir kaynak olarak hiçbir kıymeti olmayan
Mihailoviç’in anlatısı, ülkesi işgal edilmiş ve işgal eden “kafirler”
tarafından tutsak alındıktan sonra onlardan biri olarak yaklaşık on yıl
savaşmış bir askerin gözlemleri bağlamında yer yer ilginç ama benzersiz değil.
Yine de 15. yüzyıl tarihselliğinde hangi bilgilerin “kulaktan” geldiğini ve bir
mühtedinin belleğinde nasıl formüle edildiğini okumak ve özellikle Sırpların,
Türklere karşı tarihsel pozisyonlarının nasıl geliştiğini Sırp tarihi içinden
öğrenmek meraklısı için cazip bir deneyim. Zira kitap için bir “Giriş” yazan
Frantz Olivié’nin dediği gibi “bu eser varlığını Türklerle paylaşmış ve
kimliğini onlara karşı olmakta bulmuş bu dünyanın hikâyesini anlatmakta”.
Anlamak isteyenlere önerilir…
BİR YENİÇERİNİN HATIRALARI, KONSTANTIN MIHAILOVIÇ, ÇEV.: B. ANIL EKİM-N. F. KICIROĞLU,
AYRINTI YAYINLARI, 144 SAYFA, 14 TL