8 Ağustos 2013 Perşembe

Mihail Oğlu Konstantin’in Rivayetidir



Hatırlarsınız bundan birkaç yıl evvel anlı şanlı bir direnişle Kustrica “edepsizini” Altın Portakal Film Festivali’nden ricat etmeye zorlamıştık. Tatsız gelişmeler yaşanmış ve gereksiz polemiklerle kamuoyuna yeni bir meşgale verilmişti. O dönem çıkan haberler tekrar gözden geçirilirse Kustrica’nın, Sırpların Bosna’daki iç savaş boyunca işlediği insanlık suçlarını “soykırım” olarak tanımamakla suçlandığını, yönetmenin de buna çok da itiraz etmediğini ve meselenin ziyadesiyle burada kilitlendiği görülecektir. Kosova’nın bağımsızlığının hemen arkasından gelen bunun gibi olaylarda Türkiye medyasının “Sırpların geleneksel Müslüman / Türk düşmanlığı” temalı haberlerinin ötesinde meselenin pek de detaylandırılmadığını, örneğin neden Kustrica gibi bir yönetmenin “hepimiz Slavız” meşrebince hareket etmeye başladığının pek irdelenmediğini biliyoruz. Neredeyse dörtte biri Balkan göçmeni olan bir ülke için ne kadar tipik bir durum değil mi? Peki bütün bunların Bir Yeniçerinin Hatıraları adıyla yayımlanan “Türk Kroniği” ile ilgisi ne diye soracak olursanız, cevabım, kroniğin yazarı Sırp Konstantin Mihaioliviç’in, Boşnak Emile Kustiraca’yı ve Sırbistan’ı anlayabilmemiz için tarihsel bir bakış açısı sağladığıdır.
Peki kimdir bu Konstantin Mihailoviç? Arkasında bıraktığı kronik de fazla bir fikir vermemekle birlikte yazarımızın 1463 yılında Osmanlı kulluğundan çıkarak Bosna’da Macarlara “esir düştüğünü” biliyoruz. Ancak bunun bir esir düşme mi yoksa bir kaçma durumu mu olduğu belirsiz. Belli olan Macaristan’dan sonra Bohemya’ya oradan da 1468 yılında Polonya’ya gittiği. Charles Zaremba, Türkçe tercüme için de esas alınan Fransızca tercümeye yazdığı “Filolojik Giriş”te, Mihailoviç’in Polonya’ya gittikten sonra ne yaptığının ya da ne tam olarak nerede ve ne zaman öldüğünün kesin olarak bilinmese de kroniğin 1499 ile 1501 tarihleri arasında yazdırılmış olabileceğini belirtiyor. Kronikte ise Mihailoviç, “Altın ve Gümüş Dağı manasına gelen Nobırda” isimli şehirden devşirildiğini söyler. Günümüz Kosova’sında yer alan bu şehirden 1455 yılında İstanbul’a getirilen Mihailoviç, II. Mehmet’in birçok seferine yeniçeri olarak katılır ve kronikte bu seferlere dair sınırlı da olsa izlenimlerini aktarır. Aslında bu bilgiler de çok net değildir zira kitaba önsöz yazan Michel Balivet, Mihailoviç’in Konstantinopolis’in fethinde hazır bulunduğunu belirtirken, kitabın kronik bölümündeki dipnotlarda devşirilme tarihi yukarıda verildiği gibi hesaplanır. Kitabın arka kapak tanıtımında Mihailoviç’in Niş yakınlarındaki bir köyden devşirildiği yazılırken, yine kronik bölümünde Kosova’daki başka bir şehrin bilgisi verilir. Bütün bu çelişkiler ortada Sırpça orijinal elyazmasının olmadığı bir metin için varyant farklılığı olarak anlamlandırılabilir. Charles Zaremba’nın verdiği bilgilere göre ilk kez 1565 yılında Çekçe basılan kroniğin ikinci basılışı ise 1824 yılında Lehçe olur.  Metnin hâlihazırda sekiz adet Lehçe ve üç adet Çekçe olmak üzere on bir adet elyazması ve kril alfabesi ile yazılmış on ikinci de bir kopyası mevcuttur. Lehçe metinden Fransızcaya ise 1956’da çevrilir.    
 Mihailoviç’in “Türk” nedir? “Nasıl yönetirler, nasıl savaşırlar ve nasıl durdurulabiliriz?” gibi bir dizi sorunun etrafında şekillendirdiği anlatısı “48 kısım” ve bir “sonuç”tan oluşuyor. Bu 48 bölümün önemli bir kısmı İslam’ın nasıl bir din olduğu, Osmanlıların tarihi ve Sırp kırallığının Osmanlı ilerleyişi karşısında aldığı vaziyet üzerine kurulu. İkincil bir kaynak olarak hiçbir kıymeti olmayan Mihailoviç’in anlatısı, ülkesi işgal edilmiş ve işgal eden “kafirler” tarafından tutsak alındıktan sonra onlardan biri olarak yaklaşık on yıl savaşmış bir askerin gözlemleri bağlamında yer yer ilginç ama benzersiz değil. Yine de 15. yüzyıl tarihselliğinde hangi bilgilerin “kulaktan” geldiğini ve bir mühtedinin belleğinde nasıl formüle edildiğini okumak ve özellikle Sırpların, Türklere karşı tarihsel pozisyonlarının nasıl geliştiğini Sırp tarihi içinden öğrenmek meraklısı için cazip bir deneyim. Zira kitap için bir “Giriş” yazan Frantz Olivié’nin dediği gibi “bu eser varlığını Türklerle paylaşmış ve kimliğini onlara karşı olmakta bulmuş bu dünyanın hikâyesini anlatmakta”. Anlamak isteyenlere önerilir…       

BİR YENİÇERİNİN HATIRALARI, KONSTANTIN MIHAILOVIÇ, ÇEV.: B. ANIL EKİM-N. F. KICIROĞLU,
AYRINTI YAYINLARI, 144 SAYFA, 14 TL